| More
Bookmark and Share

Yazar: Platypus

KARA ŞÖVALYE
Orijinal İsim : The Dark Knight
Yönetmen : Christopher Nolan
Senaryo:
Jonathan Nolan, Christopher Nolan, David S. Goyer, Bob Kane
Tür:
Macera, gerilim
Yapım Yeri/Tarihi/ Dili: USA /2008/ İngilizce
Yapımcı:
Christopher Nolan, Charles Roven, Benjamin Melniker, Emma Thomas, Jordan Goldberg, Kevin De La Noy
Süre:
126 dakika
Oyuncular :Christian Bale, Heath Ledger, Maggie Gyllenhaal, Michael Caine, Aaron Eckhart, William Fichtner, Morgan Freeman, Gary Oldman, Edison Chen, Cillian Murphy, Eric Roberts,
Konu Özeti :
'The Dark Knight' da, Batman suça karşı savaşını daha da ileriye götürüyor: Teğmen Jim Gordon ve Bölge Savcısı Harvey Dent’in yardımlarıyla, Batman, şehir sokaklarını sarmış olan suç örgütlerinden geriye kalanları temizlemeye girişir. Bu ortaklığın etkili olduğu açıktır, ama ekip kısa süre sonra kendilerini, Joker olarak bilinen ve Gotham şehri sakinlerini daha önce de dehşete boğmuş olan suç dehasının yarattığı karmaşanın ortasında bulurlar.
IMDB notu:
9.0 IMDB EN İYİ 250 FİLM listesinde 6. sırada.
IMDB linki : http://www.imdb.com/title/tt1099212/

Bu senenin belki de en çok konuşulan filmi oldu Kara Şövalye. Heath Ledger'ın ölümü ve Christian Bale'in 60 yaşındaki annesini hastanelik etmekten ötürü tutuklanmasının da katkısı oldu kuşkusuz. Bunun yanında bu filmi çok sevenler kadar nefret edenler de oldu. Filmin içindeki karakterlerin kendisinden önceki başka filmlerden beslendiğini ve sinema tarihi konusundaki cehaletin ona bu başarıyı sağladığını düşünenler de. Ne olursa olsun bu film tüm Batman serileri, hatta gelmiş geçmiş tüm gerilim filmleri içinde kendine has bir yer edindi.

Burada filme iki bölüm halinde yaklaşmak daha doğru olur diye düşünüyorum. İlk bölümde filmin kendisi hakkındaki yorumlarımı, ikincisinde de filmin konuşmalarında, karakterlerin bakış açılarında saklananlar ve daha fazlası hakkında görüşlerimi sizlerle paylaşacağım. (Her ikisinin de son derece amatör olduğunu en başta belirteyim.)

Nolan'ın Batman serisi, hikayeye yaklaşımı, son derece gerçekçi kötü karakterleri ve Batman'in süper güçleri olmayan tek süper kahraman olmasına sürekli vurgu yapması ile diğer tüm Batman'lerden ayrılıyor. Bruce Wayne'in Batman haline gelişini izlediğimiz ilk film "Batman Başlıyor"un sonunda sonraki filmde Joker'le tanışacağımızı anlamıştık. (Son sahnedeki patlama ve etrafa saçılan jokerler...) Büyük bir merakla kimin oynayacağını beklerken karşımıza genç ve yetenekli Heath Ledger çıktı.

Elbette en büyük soru işareti Jack Nicholson ustanın Joker'iyle başa çıkabilecek miydi Ledger'in Joker'i?

Filmi daha izlemeden, fragmanda Joker'in kahkasını duyduğum andan itibaren biliyordum ki evet, olmuştu. Gerçek Joker'le karşı karşıyaydık ve Ledger, Nicholson'ın mülayim Joker'ini yenmişti.

Batman'in çizgi romanından Joker'i tanıyanlar, onun önceki filmlerde Jack Nicholson'ın canlandırdığından daha korkutucu bir karakter olduğunu bilirler. (Nicholson kategorisinde bakarsak daha çok Shining ayarındadır aslında Joker, sadece ne yaptığının son derece farkındadır). Joker'i zaten diğer protagonistlerden ayıran da budur: Kendisi diğerleri gibi para , şan şöhret peşinde değildir (O yüzden de rahatlıkla ufak boyutlarda bir tepe haline gelmiş para yığınını çekinmeden ateşe verebilir, şaşırmayın). O suça aşıktır ve Batman'e birebir denk gelebilecek güçteki tek delimiz de odur (ve benim favorimdir). Kendi deyimiyle Batman'in varlığı sayesinde artık suçla savaşmaktan korkmayan bu şehir daha kaliteli bir suçluyu haketmektedir ve o da bunu onlara verecektir. Kaybedecek birşeyi de yoktur üstelik. Tek takıntısı, hiç kimsenin zarar görmesinin istenmediği, herkesin eşit olduğu düzenin kocaman bir yalan olduğunu herkese göstermektir.

İşte bu filmde Joker'i aynen bu şekilde görebiliyoruz.

Yalnız Ledger'in Joker'inde başka şeyler de var. Bir kere filmdeki (Batman de dahil) tüm diğer kahramanları gölgede bıraktığı kesin. Filmin ismi Joker olsaydı da kimse karşı çıkmazdı sanırım. İkincisi, Joker'in kafasının nasıl işlediğini görebiliyoruz. Çünkü sanki Joker beyaz perdeye gelmiş, kendisinden esinlenilerek yaratılan bir kahramanı anlatıyor. Ve üçüncüsü, belki de en ilginci : Joker'i her zaman Batman'den daha fazla sevdiğim için beni bir kenara bırakalım, ama konuştuğum hemen herkes filmden Joker'e hayran ayrıldığını söyledi. Yani filmden kötü kahramana hayranlıkla ayrılıyorsunuz. Çocuklar Batman'den çok Joker oyuncaklarına rağbet ediyorlar. Bunda Joker karakterinin altında gizlenen mesajların da etkisi var mı, tartışılır. Ama filmde Joker'in Batman'den daha gerçek ve daha etkileyici olmasının da payı tartışılmaz. Bu Ledger'ın başarısı.


Bu filmin kolay kolay hafızalardan silineceğini sanmıyorum. Elbette Heath Ledger'ın aramızdan çok erken ayrılmış olması da bu filme ayrı bir efsane katacak, her ne kadar doğrudan olmasa da.

Oscar'a gelince, Ledger bence En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülünü alacak. Hemen herkes bu konuda hem fikir. Peki hayatta olsaydı farklı mı olurdu? Bence tek farkı, Kodak Theater'a gidip ödülü kendi ellerine alması olurdu.

Peki Joker'i içinden çekelim ve filmin geri kalanına bakalım.

Bu filmde, artık Batman kimliğini kabullenmiş bir Bruce Wayne ve Batman'in varlığına sırtını yaslamış bir Gotham şehri var (Zaten Joker'i harekete geçiren de bu sorgusuz güven oluyor). Batman ise Joker gibi kendi dengi bir rakip karşısında ilk sınavını verecek. Batman-Bruce Wayne arasındaki kimlik karmaşası da henüz dinmemiş üstelik. Yani Batman kendisinin negatifi gibi duran Joker'le uğraşacak ama bir yandan da bastığı yerden emin olmayan, içten içe tökezleyen bir Batman'den kaderini kabullenmiş, mağrur Kara Şövalye'ye dönüşmeye çalışacak.

Christian Bale, Batman Başlıyor'da sanırım daha iyiydi. Bu filmde yolunda gitmeyen birşeyler olduğu hissinden kurtulamadım. Ya Ledger'ın oyunculuğu ister istemez Bale'i kenara itti ya da gerçekten bu sefer Batman ile Bale birebir uyuşamadılar. Yine de kesinlikle kötü değildi, hatta Keaton'dan sonra en iyi ikinci Batman bile olabilir Bale.

Harvey Dent rolünde Aaron Eckhart çok iyi. Harvey Dent'i filmin sonunda kısa bir süreliğine de olsa Two-Face olarak yakalıyoruz. Niye bu filmde bu kadar kısa bir süreye sıkıştırıldığını tam olarak çözemedim ama kesin olan şey Two-Face'in 3. filmde olmayacağı.

Filmin sonunda tek sevindiğim şey Rachel'ın bundan sonra ortalıkta olmayacak olmasıydı. Her ne kadar Ak Şövalye Kara Şövalye biraz da onun sayesinde belli olacak olsa da , Rachel'in varlığı filme önemli bir farklılık katmıyor. Maggie Gyllenhaal birkaç sahne dışında kendini göstermeyi başaramıyor, zaten çok da sevimli olmayan Rachel karakteri de iyice sevimsizleşiyor benim gözümde. Yine de Gyllenhaal, Katie Holmes'a kıyasla çok daha iyi Rachel rolünde.

Filmin yapımıyla ilgil notlara girmiyorum, çünkü internette bu konuda çok fazla video var ve bence eğer kamera arkasını merak ediyorsanız o videoları izlemelisiniz.

İkinci bölüme kadar Kara Şövalye için söylenebilecekler bu kadar. Tadı damağınızda kalacak bir film, izlemenizi tavsiye ederim.

Benim kişisel notum 10 üzerinden 9.

Ayrıca bu film ile Heath Ledger da kaliteli oyuncular listemde üst sıraları garantiledi. Ne yazık ki başka filmlerini göremeyeceğiz.




Ufak bir not: Şimdiden sonraki filmde Riddler'ı kimin canlandıracağı sorusu gündemde. Bazı duyumlara göre Johnny Depp bu rol için kendisine sunulan teklifi reddetmiş. Eski Batman serisinin üçüncü filminde Riddler'ı Jim Carrey canlandırmıştı ve Carrey'nin bu filmdeki performansının şimdiye kadarki en iyi performanslarından biri olduğunu hatırlatalım.

0 yorum

Yorum Gönder

Eyyvah Eyvah